Transfer sezonuna sportif direktör transferiyle başlamak, Beşiktaş’taki takdir edilen değişimin güzel bir habercisi. Önce temeli, sonra binayı yapmayı akıl edebilecek yönetim mühendisliği seviyesine ulaştığımızı gösteren sevindirici bir gelişme.
Önder Özen, futbolu derinlemesine bilen ve inceleyenlerin çok yakından tanıdığı bir isim. Futbola olan doyumsuz tutkusu ve bilgisiyle, analitik zekasını müthiş bir şekilde harmanlayan ve tüm çalışmalarını, yorumlarını, inanılmaz analizlere dayandıran nadir bir yetenek. Beşiktaş’ta futbolun başında olması, şahsen benim içimi çok rahatlatıyor ve yetki sınırlarını bilemesem de, hiç değilse bundan sonra saçmasapan transferler yapmayacağımız konusunda beni umutlandırıyor.
İLK İCRAAT FRANCO
İlk icraatlarından biri olan yeni stoperimiz Pedro Franco’dan bahsetmeden önce diğer önemli transferimiz, yeni teknik direktörümüz Slaven Biliç’i konuşmak gerek. Adı o kadar uzun süredir Beşiktaş’la anılıyor ki, bana sanki altyapıdan A takıma çıkmış bir teknik direktör gibi hissettiriyor. 2008 Avrupa Şampiyonası’ndan aklımda kalan hırs küpü görüntüleri, ateşli saha içi tavırları ve tribünlerle olan sıcak diyaloğuyla tam aradığımız gibi bir teknik adam imajı çiziyor. Hem futbolcu hem teknik adam olarak başarılı kariyeri futbolcular tarafından da saygı görmesini sağlayacak ve son iki sezondur sık sık karşılaştığımız ‘hocaya posta’ olaylarının da önünü kesecektir diye düşünüyorum.
Önder Özen’e de, Slaven Biliç’e de tüm kalbimle başarılar diliyor ve hoş geldiniz diyorum. Umarım Beşiktaş’ta çok çok uzun yıllar ve başarılarla dolu bir geleceğiniz olur.
Tranferlerimize dönelim ve Pedro Franco’yla devam edelim. Kolombiya gibi yabancı olduğumuz, takip etmediğimiz uzak bir coğrafyadan yetenek bulup çıkarmak oldukça riskli bir iş. Özen’in bunu hiç çekinmeden yapması, Franco’yu uzun süredir takip ettiğini düşündürüyor. Ve verdiği emeğe saygı duymak zorunda bırakıyor.
Kolombiya’yı gerçekten takip etmediğim için Pedro Franco’yu iyi tanımıyorum. Fakat internetteki videolarına baktığımızda hemen göze çarpan önemli özellikleri var. Bir kere top tekniği ve özgüveni çok yüksek. Topu defanstan hem çok soğukkanlı şekilde hem de çok isabetli paslarla çıkarıyor. Defansın göbeğinden kanatlara uzun ve nokta atışı toplar gönderebiliyor.
Kritik son hamleleri çok başarılı. Sürati fena değil, hava topları iyi. Benim gördüğüm eksik, biraz yumuşak bir defans oyuncusu olması. Topları zekası, sezgisi ve bilgisiyle kapıyor. Ama güçlü ve sert santrforlar karşısında (ligimizdeki Drogba gibi) zorlanabileceğini düşünüyorum. Bu konuda umarım yanılırım. 22 yaşında olması ve daha 20 yaşında takımının ve Kolombiya U-20 milli takımının kaptanlığına layık görülmesi, cesur, lider bir karakteri olduğuna ve bu tür eksiklerini kolayca kapatabileceğine dair beni umutlandırıyor. Genç olmasına rağmen 102 maça çıkması, U-20 milli takımında uzun süredir oynaması tecrübe eksikliğini kapatıyor. Gençliğinin yaratacağı tek dezavantaj yaşayacağı uyum sorunu olabilir ama Beşiktaş’taki sıcak arkadaşlık ortamıyla bunu da kısa sürede aşar diye tahmin ediyorum. Eğer her şey olumlu gelişirse Beşiktaş’ın on sene boyunca stoper araması gerekmez.
GÖKHAN TÖRE'YE UMUT BAĞLAMIYORUM
Diğer transferimiz Gökhan Töre… Çok yetenekli, çok kolay adam ekarte edebilen, çok süratli bir kenar adamı. Bu kadar önemli yeteneği olmasına rağmen ona umut bağlamaktan çekiniyorum. Çünkü bana Quaresma’yı andırıyor. Hala takım oyuncusu olamadı. Gereksiz bölgelerde varyete yaparak göz boyuyor fakat sonuca katkı sağlayamıyor. Kariyerinde sadece 1 golü olması beni daha da endişelendiriyor. Asıl endişe ettiğim ise oyuncu olarak karakter yapısı. Gökhan gibi, Quaresma gibi oyuncu tipleri mantalite olarak kendilerini geliştiremiyor. Çok üstün yetenekleri olmasından dolayı kendilerini çok beğeniyor, eksiklerini göremiyor ve oldukları yerde kalıyor, ileri gidemiyorlar. Takım oyuncusu olmak için gereken fedakarlıkları yapmıyor ve futbolu kendi tatminleri için oynuyorlar. Maalesef Türk futbolunun yapısı da, bu özelliklerini teşvik ediyor. Birkaç bacak arası, bir iki topuk pası, iki üç trivelayla tribünlerin kalbini kolayca kazandıklarını görüyor ve bireysel oynamaya daha fazla yöneliyorlar. Quaresma’nın hatta Fernandes’in Avrupa Ligi maçlarında daha sonuca yönelik işler yapmaları, daha fazla gol ve asist üretmelerinin nedeni bu. O ligde küçük varyetelerin prim yapmayacağını, takıma katkının, skora katkının göz önünde bulundurulduğunu iyi biliyor ve piyasalarını artırmak için bu yönde davranıyorlar. Zaten Fernandes’in Türk basınına verdiği demeç bu sorunu ortaya çok güzel koyuyor. Diyor ki; ‘Daha önce oynadığım liglerde topu ayağımda fazla tutunca bana kızıyorlardı. Oysa Türkiye’de bunu yapmamdan memnun kalıyorlar.’ Bu yüzden de Fernandes, Türkiye Ligi’nde topla 30 saniye oynamadan ayağından çıkarmıyor. Pek çok hızlı atağın sonuca varmasını engelliyor.
Sonuç olarak eğer Gökhan mantalite olarak kendini yenileyebilirse başarılı olabilir. Ama ben bildiğimi okurum derse, o da kaybolur, gider. Onun şansı, Biliç gibi bir teknik adamla, saygı duyacağı bir futbol efsanesiyle çalışacak olması. Biliç hataları konusunda Gökhan’ı rahatça uyaracak ve gerektiğinde kulağını çekebilecek bir isim. Oysa Quaresma ve Fernandes’i bu konularda uyaracak teknik direktörlerimiz olamadı. Schuster çok kısa sürede gitti, Carvalhal ve Aybaba da açıkçası kaale alınmadı. Carvalhal Quaresma tarafından, Aybaba Fernandes tarafından açıkça küçük görüldü. Fakat Biliç’in bu tür şeylere fırsat vereceğini sanmıyorum.
TOLGA BİTİRİLMELİ
Yaptığımız transferler dışında bir de yapmadıklarımız var. Ben hala Tolga’nın işinin
bitirilmemiş olmasını anlayamıyorum. 6 yabancı limiti ortadayken, kaleye Türk bir kaleci almak zorunda olduğumuz kesinken ve Tolga gibi mükemmel bir
kaleci Beşiktaş’a gelmek istediğini açıkça ortaya koymuşken, hala niye sallanıyoruz çözemiyorum. Bonservis, smaç servis falan bahane edilmeden bir an
önce onu siyah beyaza boyamak lazım. Bence -özellikle de yan toplar konusunda- Sinan Bolat’tan çok daha iyi bir kaleci ve bizim için tek alternatif.
Diğer bir konu forvet transferi. Almeida zaten 1. sınıf bir santrfor değil, zaten sezonun yarısını sakat geçiriyor ve yöneticiler teklif geldiği
takdirde satılacağını belirttiler. Peki yerine kim oynayacak? Ne Pektemek, ne Holosko bu bölgeyi tek başına dolduramıyor. Eğer Adalı, başkan
olmamasına rağmen söz verdiği gibi Eto’o’yu getirmeyecekse bütçemiz doğrultusunda büyük bir isim getirmemiz çok zor. O zaman Niang’ı neden yeniden
kiralamıyoruz? Niang, geçen sene eleştirildiyse de, 1. sınıf, gerçek bir golcü. Bitirici vuruşları kusursuz, tek başına hücümda top tutup takımı
rahatlatabiliyor, gol sezgisi eksiksiz, golcülüğü dışında asist kabiliyeti de yüksek, tam bir usta, tam bir takım oyuncusu. Tek eksiği kondisyonuydu
ve eğer elimizi çabuk tutup sezon başı idmanı yaptırabilirsek bunu da kapatabilecek fiziğe, kas yapısına sahip. Bence 1 sene daha kiralansa Beşiktaş’a
çok faydalı olur.
TORAMAN'DAN SAĞ BEK OLMAZ
Sağ bekte Hilbert’le 6 yabancı kontenjanı nedeniyle anlaşılmadığına göre, Türk bir sağ bekin oynayacağı kesin. İyi de Türkiye liginde alacak sağ bek yok! En olabilecek alternatif eski Kartal Serdar Kurtuluş. O da gitmeden önce Abdurrahman Çelebi kontenjanındaydı, kendisini ne kadar geliştirdi bir muamma! Yine de işini bir an önce bitirmek lazım. Yoksa gene Toraman’ı kanırtarak sağ bek imal etmeye çalışacağız.
Sol bek zaten senelerin problemi. Sanırım orada da yabancı kontenjanımız kalmayacak. Üçünden bir sol bek çıkmayan İsmail, Uğur ve Gökhan’la sene boyunca tırnaklarımızı yemeyiz inşallah. Önder Özen, şapkadan bir tavşan daha çıkarıp süper bir Türk sol bek bulursa ben de ona bir kez daha şapka çıkarırım.
Transfer sezonunun başında izlenimlerim bunlar. İnşallah transferin sonunda nokta atışlarıyla kemik gibi bir kadro oluşturmuş oluruz ve endişeler yerine umutlarla başlarız lige…
Yeteri kadar feda dedik. Artık bu sezon sefa zamanı…
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın