Beşiktaş’ta acaip bir sıkıntı var. Sezonun ilk 4 maçında gelen 12 puan gereksiz bir havaya soktu takımı… Daha ortada fol yok, yumurta
yokken şampiyon olmuş gibi tebrikler, övgüler yağdı… O kadar ki takım tökezleyince 2004 yılının Lucesculu Beşiktaş’ının durumuna benzetildi
yaşananlar…
Ne alakası var yahu? Bu takım daha ne yaptı ki, Lucescu’nun 85 puanla şampiyon olan kadrosuyla karşılaştırılmaya kalkıyor? Kupa
mı aldık, derbi üstüne derbi mi kazandık, Avrupa’da çeyrek final mi oynadık? Ligin ilk yarısını 8 puan önde mi kapadık? Yooo.
O zaman kendi kendine gelin güvey olup, utanmadan bir de içgüveysi gitmeye gerek yok. Bu takım, henüz sadece bir takım. Henüz kayda değer bir unvanı yok. O yüzden yeri geldiğinde göklere çıkarırız, şimdilik taş yerinde ağır olsun.
Eskişehir maçı bu düşüncelerle ve olumsuz saptamalarla geçti. Beşiktaş’ın düşüşe geçmesinin bir numaralı sebebi Fernandes’in düşüşe geçmesi. Galatasaray maçından beri gerçekten çok kötü oynuyor. Sürekli topları ayağında eveleyip geveliyor, final paslarında kötü seçimler yapıyor, gol pozisyonlarını amatörce harcıyor. Dün Ömer’e attırdığı gol dışında neredeyse olumlu hiçbir hareketi yoktu. Sadece o sahnede biraz gerçek Fernandes’e bağlayınca üç puanı alıverdik.
Bilic’in bu sorunu çözmesi lazım. Takımın Fernandes’e endeksli sisteminin bir B planı olmalı. O da insan sonuçta, kötü oynadığı zamanlar olacak tabii, o zaman 3 puanı almak için başka taktikler geliştirmeli.
Fernandes’ten sonra Olcay da göze batıyor. Bu sene Bilic’in alan daraltan, defansif olarak da etkili olan oyun kurgusunda Olcay başarılı olamıyor. Onun öne çıkması için bol bol geniş alan olmalı, tempo oyunu oynanmalı. Aksi takdirde zayıf top tekniğiyle dar alanlarda sırıtıyor ve işe yaramıyor.
Necip,
takımda en çok kızdığım isim. A takıma çıktığından beri hep aynı. Çok genç yaşta büyük bir fırsat yakaladı ama kendisini hiç geliştirmedi, üstüne
hiçbir şey koymadı. Orta sahada boş koşular yaparak, aldığın topu yanındakine vererek Beşiktaş’ın orta sahası olunmaz, bunu bir türlü anlayamadı. Ne
hücuma yaratıcı bir katkısı var, ne defansif olarak rakibi ezen bir pres kapasitesi. 120 maça çıkmış A takımla, 3 golü, 5 asisti var. Yani 15 maçta
bir skora katkı yapıyor. Bu istatistikleri en az üçle çarpması lazım. Yoksa vasat geldi, vasat gidecek.
Gökhan Töre de, iki maç
saman alevi gibi parladı, sonra yine samanaltı oldu. Yeteneklerine çok zıt bir mantaliteyle oynuyor. Takımın en süratli ismi olmasına rağmen, hiç boş
alanlara depar atıp top istemiyor. Hep ben topu ayağıma alayım, ben pas atayım düşüncesinde… Takımın bir oyun kurucusu var zaten Gökhan! Sen kenar
adamısın, senin işin topu çizgiye taşımak.
Eneramo’nun yaptığı en olumlu hareket ise yerini Ömer’e bırakmak oldu. Ömer’de harika bir golcü sezgisi, çok iyi bir zamanlama yeteneği var. Golü çok iyi kokluyor. Attığı golde çoğu santrfor o noktaya koşu yapmaz, golü hayal etmezdi. Ömer bunu yapıyor. Boyu çok uzun olmamasına rağmen zamanlamasıyla hava toplarını indirebiliyor. Bugün göremesek de, son vuruşlarda da becerikli olduğunu biliyoruz. Bence Ömer’in üstünde durulursa Beşiktaş kazanacak.
Eskişehir’de biraz eski hamam, eski tas olduk anlayacağınız. Takım iyi bir izlenim bırakmadı ama güç de olsa alınan 3 puan çok önemliydi. Çok ihtiyacımız vardı. Umarım bundan sonra oyun olarak da yükselişe geçeriz, keyif veren bir takım izleriz.
Bu arada Fernandes’in sözleşme işi çözülse iyi olur. Manuel’in kafa otomatikte iyi çalışmıyor, biraz motivasyona ihtiyacı var.
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın