Sezonun ilk maçında Olimpiyat Stadı, hayatının en mutlu günlerinden birini yaşıyor. Belki doğduğundan beri olmadığı kadar popüler, tribünler tıklım tıklım dolu. Taraftar, Beşiktaş’ı özlemiş, Gezi’den beri olmadığı kadar coşkulu.
Fakat sahaya yansıyan böyle bir coşku yok. İlk yarı o kadar sıkıcı, o kadar renksiz ki, Trabzon’u izlemeye gelmiş Rıza Çalımbay, tribünde derin derin esniyor. Risk alma yok, aksiyon yok, pozisyon yok. Hayatımızdan bir 45 dakika boşa gidiyor.
Biliç’ten bir Oğuzhan hamlesi bekliyoruz. Çünkü oyun tam onun çözeceği tipte bir oyun. Top orta sahada sıkışmış, iki takım da rakip cezaalanına gidemiyor. Ozzy’nin inceleri kilidi açmak için ideal görünüyor.
Ama Biliç bu tercihi yapmıyor. Yine de
ikinci yarı Beşiktaş, kombinelerin hakkını vermeye karar veriyor. Daha ileride basmaya, dolayısıyla daha fazla pozisyona girmeye başlıyor.
Biraz sonra Zokora cezaalanı içinde Dentinho’yu kaval kemiklerini kaynak yaparak düşürüyor. Eğer bizim bilmediğimiz bir teknikle kemik iliği
transferi yapmıyorsa, pozisyon bal gibi penaltı. Ama az önce Pektemek’in bileğine debriyaja basar gibi basan Colman’ı görmeyen Özkahya, ne hikmetse
bunu da görmüyor. Muhtemel bir avantajımız daha uzayın derinliklerinde kayboluyor.
İlerleyen dakikalarda Biliç, çok akıllıca bir Gökhan Töre hamlesi yapıyor. Töre, oyuna ve Beşiktaş’a hareket katıyor. Gol, yavaş yavaş geliyorum derken, Fernandes nefis bir ara pas bırakıyor. Olcay, yüzde ellilik gol vuruşu istatistiğini bu kez pozitif kullanıp topu ağlara yolluyor.
Olcay, ilerleyen dakikalarda bu kez yüzde seksenlik hücum pres özelliğini kullanıyor. Zeki’nin neredeyse evinden aldığı topu getirip, Gökhan Töre’ye veriyor. Töre, Aykut’un da temasıyla topu tavana asıyor.
Yıllar sonra ilk kez rahat rahat Trabzon’u yeniyoruz. Tribünler maç sonunu şova dönüştürürken, biz de yeni transferlerimizi düşünüyoruz.
Öne çıkan ilk isim Atiba. Cisse’nin sert haline benziyor. Göbeği nefis dolduruyor, bir ön liberoda görmeye alışmadığımız kadar da yüksek bir teknik kapasiteye sahip. Sahanın her yerinde ve gerektiğinde gol bölgelerinde…
Serdar hatırladığımız gibi. Oyun zekası, özverisi, gözüpekliği üst düzey. Kademe anlayışı harika, hatta nefis bir ters kademeyle yüzde yüzlük bir pozisyonun gol olmasını engelledi. Ama o kadar ağır ki, sanki bünyesi sahaya düşük hızda bağlanıyor. Ona her top geldiğinde, uzay gemisi içinde astronot izler gibi hissettiriyor. Kısa mesafede hızlı kanat oyuncuları karşısında beni çoook endişelendiriyor.
Tolga’ya pek iş düşmedi. Ama iki kritik tokatla başımıza açılacak dertleri önledi. Güven veriyor.
Gökhan Töre ilk maçında golle tanıştı. Onun için bu müthiş bir moral olacaktır. Uyum sorununu henüz aşamamış gözüküyordu. İnşallah bu gol, onu daha verimli kılar.
Transfer edemediğimiz Aykut Demir ise Trabzon’un en iyisiydi. İki kere Fernandes’in, iki kere de Pektemek’in gole giden vuruşlarını son hamlede kesti. Hem Pektemek’i hem Almeida’yı oynatmadı. Çok kritik müdahaleler yaptı. Beşiktaş onu transfer edebilseydi, stoperde çift yabancı hakkını kullanmak zorunda kalmayacaktık. İki golümüzde de topa temas ederek ağlara gitmesini sağlaması ise onun açısından kaderin cilvesiydi.
Beşiktaş defansif olarak başarılı gözüktü, neredeyse hiç pozisyon vermedi ama bunun nedeni yerinden neredeyse hiç kıpırdamayan 5’li de olabilir. Sivok ve Escude fazla ileri gitmiyorlar, bu doğal sayılabilir ama Beşiktaş’ın kanat beklerinin çok daha fazla hücuma destek vermesi lazım. Serdar’la Ersan defansif olarak güven veriyor ama kapı önüne sandalye atan esnaf gibi hiçbir yere kıpırdamıyorlar. Önlerindeki Veli de çıkmayınca tam 5 adam statik kalıyor. Bu Beşiktaş’ın hücum gücünü kısıtlıyor.
Hücum gücü deyince akla forvet transferi geliyor. Almeida göz doldurmuyor, Pektemek varını yoğunu ortaya koysa da, tek forvet olarak başarılı olamıyor.
Diyeceğim o ki, Olimpiyat gibi kuş uçmaz kervan geçmez bir stadı bile tıka basa dolduran taraftar, bence şöyle nefis bir çileği hak ediyor.
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın