Hürriyet gazetesi yazarlarından Orhan Can, Kayseri Erciyesspor maçının ardından kaleme aldığı yazısında Bilic'in Muhammed Demirci'yi oyuna almasını
devrim olarak nitelendirirken, sol bekde yaşanan sorunu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
İşte Orhan Can'ın Hürriyet'teki son yazısı:
Bakın, bu yazının sonunda size bir hikaye anlatacağım.
Gerçek bir hikaye..
Ölürken bile deney yapan adamın hikayesi!
Onu
anlatacağım..
Futbolun felsefesi ile hayat, bu yüzden paralel akar göreceksiniz!
Bana göre ‘Futbol demek, asla pes etmemek demek!”
Tıpkı hayat gibi!
Şimdi gelelim maça..
Beşiktaş derli toplu maça başladı derken olanlar oldu.
Atiba’nın yediği nane Beşiktaş’ın
aleyhine penaltı olarak döndü!
“Ah Atiba ah!” diyorum içimden..
‘Atiba’ denilince aklıma hep Avrupa’yı yerle bir eden “Atilla” geliyordu!
Ama şu anda ben yerle bir oldum.. Oldu mu ya şimdi...
Her şeye rağmen o kadar rahat, o kadar eminim ki..
Hayatta hep “Son ana kadar pes
etmeyeceksin” derim.
Bilmem ama şu an sinirleri alınmış ciğer gibiyim yani.. Relaksım yani..
Kağıt gibi ince..
Ben bunları düşünürken
Fernandes’in altıpasın çaprazından, hem de sırtı kaleye dönükken, dönerek vurduğu topun gol olması; söylemesi ayıp, bizim evde bir şenlik havası
estirdi!
Taraftarların “Sevemez kimse seni benim sevdiğim kadar” diye Kayseri’yi inletmelerinin nedeni bundandır..
Spiker’in Ersan’dan
bahsederken, “Eğer bir sol bek alınırsa, yeniden stoper mevkiine geçmenin hayallerini kuruyor” demesi ibret alınacak bir olaydır.
‘Zorla sol bek
olmak’ diye buna denir..
Oysa ‘Zorla güzellik olmaz’ anam babam..
Misal, limon, portakal, mandalina turunçgillerdendir.. Hatta greyfurt!
Ama hepsi, “İçerik” bakımından farklıdır..
Oysa hepsine “Narenciye” denir..
Birbirlerine yakın gözükseler de uzayın derinliğindeki galaksi
kadar uzaktır her biri aslında!
Bakın,
Bu, ‘Bir şeyin yerini doldurmakla”, “İdare etsin” arasında dünyalar kadar fark olduğu gibidir.
Beyin böyle olursa, sonu da böyle olur tabii..
Aylardır yönetim sol bek alacak ha.. NERDEE..!!
Bir defans hatası daha Beşiktaş kalesinde
pahalıya patladı.. (Sol bek hatası)
Yapılan son hata Kayseri’ye 2. gol olarak yazdı.
“Bu kadar basit hata yapılır mı?” demeyin..
Yapılır..
Hayattaki hataların büyük çoğunluğu, basit hatalardır zaten..
Onun ötesindekiler “Vahim ve korkunç hatalardır”
Bu yüzden
basit hataları küçümsemeyin hayatta..
Yanılırsınız..!!
“Hatasızlıkla”, “Basit hata” arasında sadece bir ince çizgi vardır da farkında
değilsinizdir!
“Ne olur ne olmaz” denilerek kaleci Tolga’nın hastaneye gönderilmesi üzücü bir andı.
Ama kalbimiz Tolga ile.. Bana “İyileş
de gel çocuk” dedirtti..
Bu arada, Gökhan’ın golü atmadan önce kaleye yaklaşırken suratına dikkat ettiniz mi!?
Ceza yayına doğru
yaklaşırken hani!
Kaleye doğru başını kaldırdı ve gözüyle nerenin “Boş” olduğuna baktı!
Sonra, topu biraz daha sürdü ve o noktaya attı..
Tabii GOL oldu..
Biliç’in Olcay’ı çıkartıp, Muhammed’i oyuna almasını ben şahsen “Devrim” olarak niteliyorum!
Fernandes’in frikik
atışını Escude gole çevirince, anlayın ben o an ne yaptım..?
Gökhan sakatlanınca Oğuzhan girdi.. Gökhan sakatlanmasaydı “Ferdi” çıkacaktı
oysa..
Neyse, o beğenilmeyen Almeida’nın golü kapak olsun Almeida düşmanlarına..
Bana göre gidip bu hafta içi bir de kurşun döktürmeli..
GELELİM FELSEFİK KONUMUZA..
Yazının başında söyledim ya…
Bu dünyada Antoine-Laurent de Lavoisier diye bir adam yaşamıştı!
Fransa’da..
Simya’nın Kimya bilimine dönüşmesinin kahramanıydı Lavoisier!
Bilim adına neler yapmadı ki.. Ne başarılar!
Dönem,
kimyanın bilim olduğun kabul etmeme dönemiydi..
Söylemleri nedeniyle yolsuzlukla suçlanıp tutuklandı bilim adamı!
Boyun eğmedi ihtilalcilere
tabii..
Fransız İhtilali’nin zor günleriydi..
Lavoisier'yi kurtarmak için dostları mahkemeye koştu.
Ancak, tanık olarak bile dinlenme
gereği duyulmadı.
“Fransa için çok yararlı bir bilim adamı” olduğunu söyleyen, her biri seçkin bilim adamı olan arkadaşlarına yargıcın verdiği
yanıt kesin ve çarpıcıydı:
“Cumhuriyet'in bilginlere ihtiyacı yoktur!”
Lavoisier'in sonu elbette acıklı oldu.
Aynı gün ölüme mahkum
edildi!
51 yaşında iken, "Devrim" adına kafası giyotinle uçuruldu...
Oysa Lavoisier, boynunun vurulmasını beklerken kitap okuyordu.
Cellat, onu giyotine götürmek için yanına geldiğinde Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için okuduğu kitabın arasına bir kitap ayracı
koymuştu…
Lavoisier; ölümü giderken matematikçi arkadaşı Lagrange' i yanın çağırmıştı.
“Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere
göz kırparsam; insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmektedir demektir”.. demişti!
Yine öyküye göre,
Lavoisier’in kafası sepete düştüğünde iki kere göz kırptı.. İspat etmişti!
Müthiş bir hikayeydi bu... Ölürken bile deney yapmıştı..
Son
saniyede de hayata karşı “Çakı” gibi durmuş ve teslim olmamıştı!
O, ölürken bile “Bir şeylerin ispat arayışındaydı!”
Hayat gibi, futbol da
böyle değil midir..!?
Unutmayın, kaç sıfır yenik olursanız olun, son düdük çalmadan ne hayat, ne de maç bitmiştir!
Kıssadan hisse,
2 kez yenik duruma düşen Beşiktaş maçı 4-2 kazandı..
İşte bu yüzden, hayat ile futbol paralel akar da bazı “sığlar” fark edemezler..!!
Ben CAN; Orhan Can..
NOT: Bana bu yazı için ilham kaynağı olan Hürriyet Gazetesi'nin bir zamanlar efsanevi İstihbarat Şefi Mehmet Ali Yula'ya
çok teşekkür ederim..
Seni seviyoruz Şef!