Bu haberi yazdır
"Kurtarın bu Beşiktaş'ı"
Yöneticilerimizden İsmet Berkan, Aksiyon Dergisi'nde Behram Kılıç'a verdiği röportajda, yöneticilik sürecinden taraftarların yaklaşımına kadar bir çok konuya değindi.  
Kurtarın bu Beşiktaş'ı

Siyah-beyazlı camianın yöneticisi İsmet Berkan, “600 milyon liraya yakın borcu olan, aleyhine 240 alacak davası açılmış bir kulübün yönetimine gelmek riskli.” diyor. O, her şeye rağmen gelecekten ümitli...

3 Temmuz’da başlayan şike davasının sonuçları arasına çoktan ekleyeceğimiz olaylardan biri de Yıldırım Demirören’in Beşiktaş başkanlığından ayrılıp Futbol Federasyonu koltuğuna oturmasıydı. Demirören’in yerine siyah-beyazlı kulübün başkanlığına seçilen Fikret Orman yönetiminin ilginç isimlerinden biri ise Hürriyet’in köşe yazarlarından İsmet Berkan’dı. 1978 yılında Cumhuriyet’in spor servisinde mesleğe başlayan, orada F.Bahçe ve G.Saray muhabirliğinin yanı sıra boks, güreş ve atletizm haberlerine de imzasını koyan, sonrasında Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliğine kadar uzanan bir gazetecilik geçmişine sahip İsmet Berkan. Kendisiyle Beşiktaşlılığını, şike davasını, siyah-beyazlı takımın geleceği hakkındaki düşüncelerini konuştuk. 12 Nisan, yani 28 Şubat tutuklamalarının gündeme bomba gibi düştüğü, gazeteye konuyla ilgili yazmayı düşündüğü yazısından az önce, üstelik bir yayın organında Beşiktaş ile ilgili çıkan yalan haberi kulübün resmî internet sitesinden yalanlama metnini kaleme almaya başladığı sırada gerçekleşti bu söyleşimiz. Hem gazeteci hem de Beşiktaş’ın iletişimden sorumlu yöneticisi olmanın ne demek olduğunu daha başında görmüş olduk.

-Neden Beşiktaş’ı tuttunuz?

Babam Beşiktaşlıydı. Dedelerimden biri de Beşiktaş kurucularındandı. Kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyım. Babamın zorlaması da olmadı.

-Gittiğiniz ilk maçı hatırlıyor musunuz?

Hatırlamıyorum ama çok küçük yaştan itibaren İnönü Stadı’na maçlara giderdim. Bazen aynı gün iki-üç maç üst üste oynanırdı. Annem de futbolu seviyordu. Birlikte çok maça gittik.

-Unutamadığınız maçlar var mı?

Çok var. Aklıma ilk gelen Barcelona maçı. Burada 3-0 yendiğimiz maç.

-Siyah-beyazlıların sizi en çok üzen maçı hangisiydi?

Televizyondan izlemiştim. Romen takımına karşı son dakikada 3 gol yediğimiz maçta çok üzülmüştüm. (Berkan’ın bahsettiği maç, 2 Kasım 1974’te oynandı. Beşiktaş UEFA Kupası 2. tur rövanş maçında, ilk karşılaşmada 2-0 yendiği Romen takımı Steagul Roşu’ya 86, 87 ve 89. dakikalarda yediği 3 golle 3-0 mağlup olarak elenmişti.)

-Beşiktaş’ta beğendiğiniz, sizin için efsane olan oyuncular kimlerdi?

Baba Tuğrul’u çok beğenirdim (Tuğrul Şener, 1971-1976 yıllarında Beşiktaş’ta oynadı). Yusuf Tunaoğlu, Ziya Doğan’ı da çok beğenirdim.

-Yönetim kurulu üyeliğiniz sürpriz oldu. Süreci anlatır mısınız?

Şöyle; 2004 yılındaki kongrede Fikret Orman başkanlığa adaydı ve beni yönetim kurulunda görmeyi çok istedi. Önce kabul ettim. Sonra çeşitli engeller çıktı ve son saniyede affımı isteyerek listeden çıktım. O zamandan beri açıkçası kendimi Fikret Orman’a karşı mahcup hissediyordum. Şimdi ise yine son dakikada oldu her şey. Fikret Orman’ın aday olması da öyle. Süreç hızlı gelişti. Çok da fazla ölçüp biçmeden, üstünde çok fazla düşünmeden bir gemiye bindik. Bakalım işte.

-Aileniz nasıl karşıladı Fikret Bey’in listesine girmenizi?

Eşim şaşırdı. Önce şaka yaptığımı düşündü. Sonra ‘Vaktin var mı?’ diye sordu. Aslında vaktim yoktu. Acil bir durum söz konusuydu. Burada hayır demek olmazdı. Şu sıralar çok vaktimi veriyorum Beşiktaş’a ama bir süre sonra her şeyin normale döneceğini düşünüyorum.

-Umarım yanılmazsınız…

Umarım.

-Neler değişti hayatınızda?

Yooo. Eskisi gibi yaşamaya devam ediyorum.

-Arayan soran…

Zaten telefonum çok çalardı. Çalmaya da devam ediyor. Kendimi farklı birisi gibi hissetmiyorum. Ama sağda solda mesela bir markette alışveriş yaparken insanların “Kurtarın bu Beşiktaş’ı!” demesi var. Bu tür şeyler gururumu okşuyor sadece.

-Büyük bir camiayı arkanızda hissetmek nasıl duygu?

Kulüp adına bir yerle görüşme yaparken camiayı arkanızda hissediyorsunuz. Sizin kendi hissettiğinizden daha çok görüştüğünüz kişi bunu size hissettiriyor.

-Yönetici İsmet Berkan’ın Beşiktaş’ın geleceğine dönük ne gibi projeleri var?

Beşiktaş mali olarak o kadar zor durumda ki şu an. Şu dönemde görev almak bir risk ama bir yandan da imkân getiriyor. 600 milyon lira borç var. Bu büyük bir para. Bir-iki kişinin bir araya gelip ödeyeceği meblağ değil kesinlikle. Böyle olduğu için de Beşiktaş’ın önünde kurtuluş için tek bir seçenek kalıyor: Kurumsallaşmak... Başka da bir çıkış yolu gözükmüyor. Bu da 30 yıldır, gazeteciliğe başladığımdan beri söylediğim, düşündüğüm bir şey.

-Borcunuz çok yüksek. Bu borç varken nasıl kurumsallaşacaksınız?

Borç bizi kısa vadede zorlayacak. Kısa vadede başarılı olursak kulübün önü açılır. Başarılı da olacağız. Beşiktaş’ın gelirlerini artırıp giderlerini azaltmamız gerekiyor. Sadece bilançoyu kırmızıdan siyaha çevirmek değil mesele. Bu kurumsallaşmayı kalıcı hâle getirmek gerek.

-Küçülme olacak mı?

Olacak. Ne şekilde olacak, nasıl olacak ona lig bittikten sonra karar vereceğiz.

-Yıldırım Demirören nasıl bir Beşiktaş bıraktı size?

Bugün 12 Nisan. Bu sorunuzun cevabını 12 Nisan itibariyle yüzde 100 bilmiyoruz. Mali ve idari durumdan söz ediyorum. Bunun için bağımsız denetleme şirketi şu an kulüpte inceleme yapıyor. Size kabaca bazı rakamlar söyleyebilirim: (Bilgisayarını açıyor) Şu anda bizim hukuk servisimizde Beşiktaş’ın hâlen görülmekte olan, Beşiktaş’ın aleyhine açılmış 240 tane alacak davası var. Bu davaların içinde 3-5 bin liralık olanı da var, 15 milyon liralık olanı da... Beşiktaş’tan bu 240 davayla ilgili toplam talep edilen para 100 milyon lira. Bankalara olan borcumuz 150 milyon lira. Mevcut futbolcularımıza olan borçlarımız 60 milyon lira. Futbolcu menajerlerine ve futbolcuların bonservisleri için başka kulüplere olan borcumuz 30 milyon lira. Tedarikçilerimize borçlarımız var; 50 milyon lira. Devlete borcumuz 35 milyon lira. Bir önceki yönetime borcumuz 110 milyon lira. TL bazında söylüyorum bu borçları çünkü içlerinde dolar ve avro borçları da var.

-Az önce bu bir fırsat da olabilir, risk de demiştiniz; ama risk yönü fazla gözüküyor…

Evet ama risk kısa vadeli. Biz 27 Mart’ta mazbatalarımızı aldık. 28 Mart’ta ilk yönetim kurulu toplantımızı yapacağız. Toplantıya girmeden önce iki arkadaşımız TFF ile görüşüyor. TFF’den arkadaşlarımıza UEFA lisans başvurunuz hazır mı diye soruyorlar. Böyle bir şeyden o an haberimiz oluyor. Başvuru için son gün 31 Mart. UEFA özetle lisans için iki maddeye çok önem veriyor. Bir: 31 Aralık 2011 tarihi itibariyle futbolcularınıza ve çalışanlarınıza borcunuz olmayacak. İki: Devlete borcunuz olmayacak. Bizim hem devlete hem oyunculara borcumuz vardı.

-Bugün 12 Nisan. Nasıl hallettiniz bu problemleri?

Daha her şeyi tam ayarlayamadık ama bu problemleri çözüyoruz.

-Fikret Bey İsviçre’ye gitti…

Gitti, UEFA’dan zaman istedi. O zamanı verdiler. Bir örnek vereyim size. Beşiktaş, Udinese’den iki futbolcu aldı: Zapo ve Sivok... Bu oyuncularla ilgili yüklü miktarda bonservis ücreti ödenmiş. Ama son bir taksit kalmış. 250 veya 300 bin avro. Beşiktaş bunu ödememiş. Mahkemeye gidilmiş. Avukatlar, faizler, sürecin uzaması derken borç olmuş 750 bin avro. Mahkeme bitmiş. Udinese kazanmış. Sonra da UEFA’ya “Beşiktaş’ın bana borcu var. Mahkemeyi kazandım. Bu borcu ödemezlerse lisans vermeyin.” diye yazı yazmış. Futbolcumuz Quaresma’nın da alacakları ödenmemiş. O da UEFA’yı bilgilendirerek bize ihtarname çekmiş. Şimdi ona ve diğer oyunculara olan borçları bir takvime bağladık. Oyuncularımızdan onlara borcumuz olmadığına dair belgeler aldık.

-Yıldırım Demirören’in kulübe verdiği paraları geri alması konusunda sizin düşünceniz nedir?

Yıldırım Bey ayrılırken ben alacaklarımı hibe ediyorum diyordu.

-Etti mi?

Şu an itibariyle hibe işlemi gerçekleşmedi. Senetleri var. Beşiktaş ona borçlu.

-Başkansınız. Kulübü yönetiyorsunuz. Üstelik cebinizden para ödüyorsunuz. Ama kulübü kötü yönetiyor, kötü transferler yapıyor, sonra da bırakıp gidiyorsunuz. Giderken de verdiğiniz paraları geri istiyorsunuz. Siz bu durumu nasıl karşılıyorsunuz?

Beşiktaş kongresi cevap verir buna ancak. Kongresi tarafından seçilmiş bir başkan olduğu için kongreye saygımızdan ötürü bir şey diyemem bu duruma.

-Beşiktaş başkanı olduğunuzu düşünün, bırakıp federasyon başkanı olur muydunuz?

Beşiktaş başkanı değilim, federasyon başkanı olmayı hiç istemem.

-Kaçamak cevaplar veriyorsunuz. İsterseniz biraz şike konuşalım...

Olur.

-İlk duyduğunuzda ne hissettiniz?

Böyle bir operasyonun yapılmış olmasından dolayı bir şaşkınlık yaşadım. Sonra delilleri merak etmeye başladım. Polis sızdırdı. Sızan şeyler ateş olmayan yerden duman çıkmaz dedirtecek şeylerdi. Şike var mıdır, yok mudur bilemem. Onunla ilgili bir kanaat bildirmem. Ama şunu söyleyebilirim: Bu konuda şu ana kadar yapılan konuşmalarda -F.Bahçe’yi hariç tutuyorum- “Yok ne münasebet, ne şikesi. Böyle şeyler yoktur.” dendiğine şahit olmadım. Bunun denmiyor olması yine zımnen şikenin varlığının kabul edildiği izlenimi veriyor bana. Üzücü olan bu.

-Böyle bir operasyonun vakti gelmiş miydi?

Bilmiyorum. Bildiğim şu: Sporda iki temel suç var. Biri doping, biri şike. İkisi affedilemez suçlar.

-Şikede suçlanan 8 takımdan biri de Beşiktaş. Beşiktaş başkanının koltuğu bırakıp şikeyle ilgili karar verecek Futbol Federasyonu’nun başına geçmesi sizce etik mi?

Bu federasyon genel kurulunun kararı. Saygı göstermek zorundayız. Onlar yaptılar bu seçimi.

-Başbakan Erdoğan’ın ‘kulüpler değil de şike yapan cezalandırılsın’ söylemi için ne diyorsunuz?

UEFA kuralları gereği bunun böyle olmayacağını Platini söyledi zaten. Bunun üzerine bir şey söylememe gerek yok.

-Siz bu görüş ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Ceza hukuku mantığı ile bakarsanız suç bireyseldir. O yüzden de bireyler yargılanıyor mahkemede. Ama spor ahlakı mantığı ile baktığımızda durum değişiyor biraz. Spor ahlakı veya disiplin kurulu bireysel suçun yanında bu işin kurum için yapılıp yapmadığına bakıyor.

-Bu süreçte federasyonun tutumu…

Ne şiş yansın ne kebap durumu. Karar vermeyi ne kadar erteleyebilirim düşüncesi vardı. Yenisinde de aynı düşünce hâkim. Önceki federasyon, kararı mayıs sonuna bırakmıştı. Bence bu yanlıştı.

-İddianameyi okudunuz mu?

Okudum.

-Nasıl bir iddianameydi?

Zayıf buldum.

-Savunmaları takip ettiniz mi?

Ettim. Aziz Yıldırım’ın savunmasından da etkilendim.

-Takımınızı çalıştıran Tayfur Havutçu ile ilgili de şike sürecinde bir yazı yazdınız. Tayfur hocayı rakip takımın oyuncusu ile görüştüğü için eleştirmiştiniz. Ya bugün...

Aynı şekilde düşünüyorum. Bu suç mudur, disiplin cezası gerektiren bir şey midir, bilmiyorum. Ama rakip takımın futbolcusuyla görüşmenin ahlaki olmadığını düşünüyorum.

-Tanıştınız mı Tayfur hocayla?

Önceden de tanışıklığımız var. Hatta uzaktan akrabalığımız da var.

-Süper Final’deki şansınızı nasıl görüyorsunuz?

Matematiksel olarak şampiyonluk şansımız da var. 6’da 6 da yapabilir Beşiktaş.

-Şike sürecinde hep marka değeri konuşuldu. Ama futbolun sahada oynanmadığını düşünenlerin sayısı arttı.

Bu düşünce ben çocukken de vardı. Bu süreç bir arınmayla sonuçlanacaksa bu Türk futbolunun marka değerini artırır.

-Son soru. Gazetecisiniz. Yönetim kurulu göreviniz mesleğiniz için problem oluşturuyor mu?

Mesleğimi etkilememesini sağlamaya çalışıyorum. Zamanımın büyük bölümü Beşiktaş’a gidiyor ister istemez. Dengelemem lazım bunu. Çünkü mesleğim gazetecilik. Ekmek param bu.

Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Bizi Takip Edin
Karakartal Twitter Karakartal Facebook Page Karakartal RSS Karakartal İphone Karakartal Mobil
En çok okunan haberler
AVRUPA'DAN FUTBOL