Beşiktaş'ın efsane futbolcusu Metin Tekin, Süleyman Seba'nın ardından duygulu bir yazı kaleme aldı.
İşte o
satırlar;
Başkanla en önemli buluşmalarımız sözleşme imzalama dönemlerimizdi. Öyle zamanlarda hep "Sen şeyi şey yap, ben şeyi şey
yapacağım Sarı" derdi. O zaman menajer falan yok. Bana da 'Sarı' diye seslenirdi.
O zamanlarda ilk önce transfer komitesiyle görüşülür,
anlaşılacak noktaya gelinmezse Başkan Süleyman Seba ile son konuşmayı yapardınız. Benim de aynen öyle oldu. Komiteyle belli bir noktada uzlaşamadık ve
başkanla başbaşa geldik. "Ne oldu Metin?" dedi. Ben de "Anlaşamadık" dedim. "O zaman sen şeyi şey yap, ben de şeyi şey yapacağım Sarı" dedi ve imzayı
attım. Çünkü söylemek istediği şuydu: "Tamam, sen o imzayı at ben gerekeni yapacağım." Başkanın birçok özelliği söz verdiği zaman o işin artık bitmiş
olduğuydu. Biz hayatımız boyunca boş mukavelelere imza attık. Ne şanslıymışız ki Süleyman Seba gibi bir başkanın önünde atıyorduk o imzaları... Çünkü
kendisinin sözü en büyük garantiydi. Bunu sadece ben değil tüm oyuncular bilirdi. O bir söz verdi mi o iş mutlaka ve mutlaka yapılırdı. Bugün
bakıyoruz en önemli şey rakip takımlarla diyaloglar. Süleyman Seba her zaman, aramızda konuşurken bile "Kıymetli rakiplerimiz" diye bahsederdi karşı
takımlardan. Bunu da çok içten söylerdi. Bugün çok da rastlayabildiğimiz olaylar değil ama keşke olsa.
İLK GÖRDÜĞÜMDE
KORKMUŞTUM!
Süleyman Seba; nezaket kelimesinin tam karşılığıdır aslında. Zaman zaman da bunun büyük örneklerini yaşadık. Ben Sayın
Seba'yı karşımda başkan olarak ilk gördüğümde 20 yaşındaydım. Kendine özgü bıyıklarıyla onu görünce korktuğumu, ürktüğümü hatırlıyorum.Bu hiç
unutmadığım bir şeydir. Uzun yıllar geçti biz futbolu bıraktık ama onun nezaketi ve heybeti hiç değişmedi. Benim 40, kendisinin 81-82 yaşlarında
olduğu bir dönem yine bir araya gelmiştik. Seba birkaç kulüp başkanıyla birlikte bir mekanda oturuyordu. O sırada beni görüp ayağa kalktı. 82 yaşında
bir adamın ayağa kalkıp "Hoş geldin" demesi, bana bir kere daha hayata dair çok şeyler anlatmıştı. Yanına 13-14 yaşında genç Beşiktaşlılar gelirdi,
sevgili başkan onları da hep ayakta karşılardı. Çünkü o saygı ve nezaketin çok önemli bir figürüydü.
"SEVİNMEYİN AYIP OLUR"
Fenerbahçe ile oynadığımız ve kazandığımız bir Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı sonrası rakibimizle aynı uçakla İstanbul'a dönüyorduk. Belki de
gençliğin ve kupa kazanmanın heyecanıyla uçağın arkasında kutlama yapmaya hazırlanıyorduk. Süleyman Seba Başkan, bizim yanımıza gelip, "Uçakta
F.Bahçeliler de varken sevinmeyin. Çok ayıp olur" dedi. O sözler sadece spor anlamında değil hayat anlamında da bize önemli bir dersti.
BİZİ GÖNDERDİ ÇÜNKÜ BEŞİKTAŞ'I DÜŞÜNDÜ
Süleyman Seba ile vedalaşırken hep güzel şeyler söylüyoruz ama tabii her şey çok da
toz pembe yaşanmadı. Ben onun döneminde Beşiktaş'tan gönderildim. Belki o da gitmemi istiyordu. Gökhan Keskin, Ali Gültiken ve Feyyaz Uçar da
gönderildiler... Ama biz biliyorduk ki bizim için olumsuz da olsa verdiği her kararda tek düşündüğü şey Beşiktaş'ın doğrularıydı. Zaman zaman da
yanıldığını söyleyebilirim. Ben ona hiçbir zaman ne kızdım ne kırıldım. Çünkü onun inandığı şeyi Beşiktaş için yaptığına emindim.
BIRAK
ARTIK BAŞKANI SÜLEYMAN ABİ'YİM BEN
Başkanla ilişkilerimiz futbol oynadığımız dönemle sınırlı kalmadı. Biz futbolu bıraktık sonrasında da
o başkanlığı bıraktı. Ancak hiçbir zaman kopmadık. Zaman zaman da olsa bir araya geldik. Çok özel yemeklerimiz olurdu başkanla. Konuştuğumuz konu hep
Beşiktaş'tı. Bizimle konuşmaktan ve bizi dinlemekten çok memnun olurdu başkan. Kendisine bu sohbetlerde iki kadeh rakı içerken başkan dediğimde "Bırak
başkanı, artık Süleyman ağabeyim ben" derdi. Ama başkanlık ona o kadar yakışırdı ki... Ben hiçbir zaman kendisine, söylediği gibi "Ağabey" ifadesini
kullanamadım. Çünkü o gerçek bir başkandı...