Tarih 13 Mart 1987...
Sovyetler Birliği'nin dağılmaya yüz tuttuğu, Demir Perde'nin kalkmaya başladığı
dönemler. Yer, Rusya'nın Sibirya bölgesindeki Kemerovo kenti. Beck'ler, oğulları Andreas'ın dünyaya gelişiyle büyük mutluluk yaşar. Aile, Berlin
Duvarı yıkılınca 1990'da Almanya'ya göçer ve karavanda yaşamaya başlar. Tek kelime Almanca bilmeyen Beck'lerin yeni vatanlarına adaptasyonu, futbolun
diliyle gerçekleşir.
13'ünde Stuttgart altyapısına giren Andreas, anne ve babasının umutlarını boşa çıkarmaz. 7 yıllık Hoffenheim
macerasının ardından Beşiktaşımızın yolunu tutan Rus asıllı Alman sağ bek, aynı zamanda ayda iki-üç kitap bitiren, felsefeden ekonomiye kadar geniş
ilgi alanına sahip iyi bir okur. Mesut, Neuer, Khedira, Hummels, Boateng ve Schmelzer ile U21 Avrupa şampiyonluğuna ulaşan, Panzerlerin ‘altın
nesli'nin üyesi.
Kartal'ın 28 yaşındaki 32 numarası, hakkında merak edilenlere, tercümanı Arda Kabaklı aracılığıyla Zaman
okurları için kapı araladı...
"Açık görüşlü biriyim"
Beni Türkiye'ye sürükleyen de bu oldu. Tercih
sebebim; yeni bir futbol, kültür ve şehir, yemekler, kişiler tanımaktı. İstanbul bu yönden mükemmel bir kent. Sadece futbolcu olarak değil, herkesin
dolaşabileceği, inanılmaz bir yer.
Ufak bir kulüpten (Hoffenheim) bana talip olan büyük bir camiaya geldim. Zaten amacım da buydu.
Almanya'daki uzun süreli tecrübeden sonra artık bir şeyler kazanmalıydım. Hedefim, her kulvarda iddialı olan bir devde top koşturmaktı. 6 ayın
akabinde geriye dönüp baktığımda, “Doğru bir karar vermişim.” diyorum.
"Bundesliga'da tanınan bir futbolcuyum"
Uzun süre Almanya'da ter döktüm. Ama orta sınıf bir ekipteydim. 2009'da Almanya U21'iyle Avrupa şampiyonluğa ulaştım. Joachim Löw ile birlikte 9 kez
A Millî Takım'a seçildim. Eskiye göre; Beşiktaş'la çıtayı yükselttim. Mario Gomez ve Lukas Podolski'nin Türkiye'de olması, Alman halkının gözlerini
Türkiye'ye çevirdi. Türkiye ligini daha çok seyirci izliyor. Euro 2016'da neler olacağını kimse tahmin edemez. Futbol, sürprizlere açık bir oyun. Löw
ile herhangi bir konuşmamız olmadı.
Özellikle Süper Lig'in son haftalarında dirençli bir karakter ortaya koyduk. Kalitemizi ispatladık.
Elbette zorluklar, puan yitirdiğimiz karşılaşmalar oldu. Ancak bunlar bizim üstün olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Futbolda bu tür kayıplar
doğal.
Tek bir mağlubiyetle (Sporting Lizbon) Avrupa Ligi'nin dışında kaldık. Biraz şanssız bir andı. Türkiye liginde büyük çekişme hâkim.
Uzun bir maratondayız. Yarışı en önde tamamlayabileceğimizi kanıtladık. İkinci yarıdaki oyunumuzla kupayı hak edeceğiz.
"80 PUANIN
ÜZERİNE ÇIKMAMIZ GEREKEBİLİR"
Önümüzde uzun bir yolun olduğunun farkındayım. Bizim hanemizde 41, Fenerbahçe'de 40 puan yazıyor.
Bu, 80 ve üzerinin lazım olduğunun göstergesi. Zorlu bir periyot bizi bekliyor. Bütün karşılaşmaları galibiyetle tamamlamamız şart olabilir.
Bütün müsabakalarda yeşil zemine ayak basmaktan ötürü gururluyum. Şenol Güneş'e de bana bu şansı verdiği, güvendiği için teşekkürlerimi sunuyorum.
10-11 yıldır profesyonelim. Deneme-yanılma ve direkt edindiğim bilgilerle birçok alanda kendimi geliştirdim. Futbol 7/24'lük bir iş. İdmanın yanı sıra
dinlenme, beslenme kısmı da ehemmiyetli. Müsabakalar başlamadan ve bitiminin ardından yiyecekleriniz, istirahat süreniz, antrenman dozajı, bitiminde
rahatlama… Hepsini tecrübelerle öğrendim. Elimden geldiğince tümünü uyguluyorum. Bunlar da performansıma olumlu anlamda yansıyor.
Şenol
Güneş, başarılı bir teknik adam. Maç, idman, taktik, oyun planı olsun… Bunları aktarıyor, pratiğinde üst seviyede yardımcı oluyor. Bu standartların
dışında onu diğerlerinden farklı kılan; bize apayrı bakış açısı katması. Özellikle deneyimlerinden, hayatı yorumlaması, fikirlerimi etkiliyor. Nasıl
devam edeceğimizi ve sonuçlandıracağımızı, yaklaşım tarzımızı anlatıyor. Normal hocalarda bunlara pek rastlanmaz. Bu husustaki faydası yadsınamaz.
"SİYAH ÇAYI KEYİFLE İÇİYORUM, TÜRKÇE ÖĞRENİYORUM"
‘Güler yüzlü' diye tanımlanan mizacıma gelince: Göçmen bir
ailenin oğlu olarak bulunduğum ortama uyum sağlama, o toplumun parçası olma gayesini taşıyorum. Türkiye'de de bunu yapma çabasındayım. Arkadaşlarımla
birlikte aynı hisleri paylaşıyorum.
"BEŞİKTAŞ HALKIN TAKIMI; TARAFTARI ÇILGIN"
Pozitif enerji saçıyorlar.
Almanya'ya gittiğimde ya da Türkiye'nin başka bölgelerinde hep aynı sinerjiyle karşılaşıyorum. Beşiktaş'a, “Halkın takımı” diyebiliriz. Çalışıyorlar,
hayatın içerisindeler. Şampiyonluk ateşiyle yanıp tutuşuyorlar. Galip geldiğimiz iki derbinin ardından bunu gördük. Beşiktaş'ı, Alman Borussia
Dortmund'a benzetiyorum. Tribünler, onların gibi, Beşiktaş'a bağlı. Mutluluğu hak ediyorlar. Onların yüzünü güldürmek çok özel olur.
"İSTANBUL, CAMİLERİ VE SEMTLERİYLE MUHTEŞEM"
İstanbul'un futbolum dışında bireysel olgunlaşmada artı rol oynayacağını
düşünüyorum. Keşfetmeyi seviyorum. Nişantaşı ve Boğaz gibi. Kültürel ve diğer aktivitelerin sayısı hayli fazla. Genelde evimde bulunmayı yeğliyorum.
Mesleğim gereği İstanbul'da gerektiğince hareket edemiyoruz. Artakalan sürede bir yerlere gidiyorum. Tanınmak hoş; fakat bu rahat davranmamızı biraz
kısıtlıyor.
"SULTANAHMET'İ VE AYASOFYA'YI ZİYARET ETTİM"
Türkiye'ye taşınmadan, birkaç yıl önce, İstanbul'a
turistik seyahat gerçekleştirmiştim. Şimdi de ailemden, babam, annem ve abimle kısa kaçamaklar yapıyorum. Oraları gezmek güzel; ancak İstanbul yorucu.
Dolayısıyla bu tür aktivitelere çok vakit ayıramıyorum.
"ANNEM, BABAM, İKİ ÇOCUK VE İKİ VALİZLE GÖÇTÜK"
Doğduğum Rusya'dan Almanya'ya yerleşirken imkânsızlıklar hâkimdi. Hayallerimin başını, futbolcu olmak çekiyordu. Şu an aslında bunu yaşıyorum. Çok
emek harcayarak kendimi bu düşün içerisinde tutmayı, hiç bitmemesini arzuluyorum. Bu olgu, beni yaşama sımsıkı bağlıyor. İnsan, gün geçtikte farklılık
istiyor. Yine de tercihim; bugünü yaşamak.
"MARİO VE BENİM FORMA NUMARALARIM BELKİ KADERDİR"
Şampiyonluk
duygusunu tattım, nasıl olduğunu biliyorum. Mükemmel bir his. Bütün bir senenin karşılığını alırsınız. Stuttgart'taki 2006-07 sezonunu çok iyi
hatırlıyorum. Kayıplar ders oldu. Bugünleri biraz da o döneme benzetiyorum. O tip oyuncu grubuna sahibiz. Geri dönüşlere imza attık, toparlandık.
2006-07'de ben 32, Mario 33'ü giyiyordu. Şimdi de aynısı.