Lucescu şampiyonluk anılarını anlattı...

Lucescu’ya göre, zafer sarhoşluğunu hemen atmak lazım. Rumen hoca, "Başarı, başarıyı getirir" diyor ve Türkiye’yi temsil edecekleri Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmayı planlıyor.

Sezon start alıyor. Ve ilk maç zorlu Bursa deplasmanı. Lucescu sıkıntılı. Sakat çok, forvet yok. Üstelik nasıl başlarsan, öyle gidersin mantığı Rumen hocanın beynini kemiriyor. Şöyle anlatıyor, o günleri: "Forvete hazır tek oyuncum yoktu. İlhan ve Ahmet Dursun sakattı. Hazırlık dönemi bile geçiremişlerdi. Sergen de, yedekler arasındaydı. Nouma oynayacak kapasitede değildi. Ahmet Yıldırım’ı hazır hale getirmek için her gün konuşmuştum. Zago sorunluydu. Zor günlerdi. Ama berabere kaldık ve umutlandım." Sonra devam ediyor Lucescu: "Bayram hiç oynayamadı. Tümer kampın yıldızıydı, ama o da Göztepe maçında sakatlandı. Aslında hazırlık maçlarında almış olduğumuz yenilgiler, kötü sonuçlar bizi kamçılamıştı. Lazio karşılaşmasına kadar bütün futbolculara şans vermeye çalıştım. Çünkü beni ilk onbirdeki adamlardan çok kulübedekiler meraklandırıyordu. Onların hırsı, yüzümü güldürdü. Sergen sakatlığı sonrası yeniden doğdu. Pascal da, ona uydu. Yoksa hiçbir teknik adam ona dayanamazdı. İlhan Mansız zor anlaşılan biriydi. Onlarla konuşurken, pes etmiş gibi davrandım. Ben de diğerleri gibi herkesin önünde onlara bağırıp çağırabilir, film çevirebilirdim ! Ancak biliyordum ki, bu hiçbir şeyi değiştirmezdi."

Ahmet Dursun ile yaşadığı sorunu da dile getiriyor Lucescu: "Adana maçı öncesi onbirde oynamak istemiyordu. Direkt bana söylemese de haber gönderdi, ‘Kendimi iyi hissetmiyorum’ dedi. Oysa ki, ben her maç öncesi ‘Kendini iyi hissetmeyen var mı?’ diye sorarım. Otobüste yine sordum, kimse el kaldırmadı. Ancak herkes eşofmanlıyken, baktım Ahmet elbiseli... Üzerini değiştirmesini söyledim, sinirlendi. Ekledim: ‘Seni 18’e aldım, gerekirse görev veririm’. Onu neden kadro dışı bırakmadığım konusunda bana çok kızanlar oldu. Ancak patron bendim. Üzerini değiştirmese gerçekten hasta olduğunu anlayacaktım. Dışarı çıktım, geldiğimde eşofmanlarını giymişti. Son 20 dakika oynattım, süperdi."

Ve sezonu anlatmaya devam ediyor: "Tümer ile Ahmet Dursun kıvrak oyuncular. Bu yüzden de her an oyunu değiştirebilirler. Galatasaray derbisinde, Tümer’i herkes gördü. Fenerbahçe maçından önceki idmanda Ahmet’in midesinden sorunu vardı. İdmana katılmasını istedim, katıldı. İkinci yarının ilk maçına çıkacaktık. Fener derbisi öncesi ‘Sakatım, ama takımın bana ihtiyacı varsa oynarım’ dedi. Ben asla sakat bir oyuncumu oynatmayacağımı söyledim. Sonra onbirde olup olmadığını sordu. ‘Bilmiyorum. Herşey maç saati belli olacak. İdman yapamazsan oynatamam’ dedim. ‘Antrenman yapamayacağım. Herhalde kenarda kalacağım’ diye sitem etti. Ancak sonraki üç gün idman yaptı. Maça sonradan girdi ve üç puanı bize kazandırdı. Onun ne istediğini ve ne yaptığını çok iyi biliyordum."

"Onları iyi analiz etmek lazım. Örneğin; İlhan Mansız... Özünde çok iyi bir çocuk... Sadece reaksiyonları farklı. Oyuncularım hakkında verdiğim kararlarda duygusal davranırım. Çünkü tüm kararlarımın alt yapısını duygularım hazırlıyor. İnsani değerler benim için her zaman öne geçiyor."

"Herkes kadar inancım var. Bazı uğurlara inanırım. Ancak maç içinde oyuna çok konsantre olduğum için uğur yapmayı unuturum. Bu sene oğlumun takımı da şampiyon oldu, biz de. Böylece mutluluğum ikiye katlandı. Eğer şampiyon olamasaydık da, Beşiktaş’ı bırakmazdım. Beşiktaş mali yönden Fenerbahçe veya Galatasaray’a henüz yetişemedi. Ama her geçen gün ilerliyoruz."

"Gençlerbirliği maçı bizim açımızdan çok önemliydi. Bir anlamda ligin kopma noktasıydı. Mağlup olsak, neleri kaybedeceğimizi biliyorduk. Hazırlık döneminde futbolcularımın ruh halini gördüm. Herkes kazanacağımızdan çok emindi. Sonunda maç bitti ve kazandık."

"Bizde bir atasözü vardır: Korku, karpuzu saklar... Tam anlamıyla ne demek olduğunu bilmiyorum. Belki de; karpuz büyük bir meyvedir ve korku onu bile saklayabilir. Korku; iyi müdafaa eder, iyi saklar, anlamına da geliyordur. Böyle olmasaydı, şampiyon olamazdık. 4 derbiyi kazanamazdık, 85 puan toplayamazdık, en iyi gol averajına sahip olan, en az gol yiyen takım olamazdık. Zannediyorum ki, hiçbir takım bunu başaramazdı. Biz, kazandığımız bütün maçlarda 4 - 5 gol atabilecek kadar pozisyona girdik ve galip gelebileceğimiz yapıda oynadık. Ali Sami Yen’deki Galatasaray maçında da çok net dört pozisyon bulmuştuk. Üstelik Galatasaray bize karşı korner bile atamamıştı. Ankara’daki Gençlerbirliği maçında da rakibin bize karşı korneri yoktu. Keşke ben her sene böyle korksam da takımım hep şampiyon olsa!"

"Herkes, her sene maçları analiz ediyor ve yapmış oldukları analizler, kritikler onun oyun bilgisi, maç bilgisini gösteriyor. Herkes biliyor ki, her teknik adamın kendine göre bir tarzı vardır ve bilgisi ona göredir. Ben, değerlerin kritiğini seviyorum, estetiğin yargılanmasını istemiyorum. Örneğin Fenerbahçe - Gençlerbirliği maçı 7 - 7 bitebilirdi. Bu, futbolu tanımayan bir insanın yapabileceği bir yargılamadır. Bizim üstünlüğümüzü kimsenin tartışmaya hakkı yok. Ancak diğer kulüplerin seyircileri, yöneticileri ya da teknik adamları yorum yapabilirler. Bu da çok normal... İki senedir medya sürekli beni yargılıyor. Şu an bile yargılamaya devam ediyor. Ne diyebilirim ki...
Sadece söyleyecek bir şeyim var, bu sene biz Galatasaray’dan daha iyiydik. Ancak başarı, başarıyı getirir. Hedefimiz belli; biraz daha fazla, biraz daha fazla... Gelecek sene Şampiyonlar Ligi’nde oynayacağız. Orada sadece Beşiktaş’ı değil Türkiye’yi de temsil edeceğiz. Önce gruptan çıkmayı hedefliyoruz. Sonrasında çeyrek final... Anlayacağınız, biraz daha fazla..."


"Lazio maçından bir gün önce... Saat 23.30 - 24.00 civarı. Kapım çalındı. Ahmet Dursun, hocayla görüşmek istediğini söyledi. Hocaya gittim, ‘Sabah konuşsak olmaz mı’ dedi. Ahmet ısrar edince, görüşmeyi kabul etti. Lucescu’ya ‘Oda numarası 144’ dedim, 344 anlamış, bizi arayıp durmuş. Sonunda buluştuk. Ahmet Dursun, ‘Hocam ilk on birde oynamak ve savaşmak istiyorum’ dedi. Şaşırmıştım. ‘Benim için çok önemliydi’ dedi. Lucescu da hatırlıyor ve yorumunu yapıyor: "O saatte hayati bir görüşme olacağını düşünmüştüm. Güldüm ve odadan ayrıldım. Aslında geçmişte yaşadıklarımıza bakılınca Ahmet için bu gerçekten de hayati bir meseleydi."

"Ünlü yıldız Chuck Norris bir film yapıyormuş. Sette çok yorulduğu için bir bira istemiş. Ama yanında korumaları varmış. Sıkılmış, başka bir yere gidip içmiş birasını. Ancak bakmış korumalar yine yanında. Ayağa kalkmış, hepsini yere sermiş. Ama şişman olanına dokunmamış. ‘Neden’ demişler ? Norris yanıt vermiş: ‘Onu mantıkla devirmek lazım’. Bu örneği neden verdim ? Çünkü bütün zor işleri akılla çözmek en iyi yoldur. Benim hayat felsefem bu... Bu yüzden de futbolcularımı hiçbir zaman cezalandırmam."

Karakartal'a devam... Karakartal Mobil Uygulamaları