Hüzün taze tutar aşk yarasını

Usta kalem Orhan Can, Ankaragücü maçı ile ilgili yazısında Beşiktaşımızın kadro kalitesini efsane dizeler ışığında değerlendirdi.

“Nesime’ye sormuşlar

Yarin ila hoş misan..

Hoş olayım olmayayım

O yar benim kime ne..!?”

Şair böyle diyorsa ben nasıl “Hayır diyebilirim..” diye geldim İnönü’ye!

Holosko ayağının ucuyla golü atıyor, ben hala internete bağlanma sancısı çekiyorum.. Bir gözüm sahada bir gözüm internet bağlantısında..

Herkes seferber benim için. İmdadıma İsmail Er yetişiyor vınn veriyor bana.

1-0 olunca keyifler de “keka” olacak ya..

Olmuyor..

İlk devre bittiğinde Beşiktaş 2-1 mağlup gidiyor soyunma odasına..

Diyeceksiniz ki neden ilk yarıyı bu kadar kısa geçtin..

E, internetle boğuşmaktan ancak bu kadar oldu!

Şimdi ben; sonuca göre, “Barselona gibiyiz” diye yazarsam “Yalancı Bahar” olduğunu bilerek, ne övgüler alırım ne övgüler. Ama gerçeği yazdığımda demediklerini bırakmazlar..


Beşiktaş’la bizim aramızdaki kara bir sevdadır..

Hüzünlüyüzdür çoğu zaman, ancak;

“Hüzün taze tutar aşk yarasını

Yaramdan da hoşum, yârimden de..” derim hep..


Hakem ikinci golde Cenk’e kırmızı kart verebilirdi. Pozisyon gol olduğu için sarı verdi!

Beşiktaş 2-1 geriye düştü.

Büyük takım, maçı çevirebilen ekibe sahip olmalıdır!

Çevirdin çevirdin.. Çeviremezsen elenecek ve adın yenilenlerle anılacak!

Çünkü tarih, yenilenleri kısa, yenenleri büyük ve baş sırada yazar..


Bakalım “Kurtarıcı” olarak sahaya kimler girecek..

Kim bilir, belki de “Kurtarıcılara” da bir “Kurtarıcı” lazımdır..(!)

“Kurtarıcı”, Batuhan’la Uğur’muş..!

Muhammet’le Olcay çıktı..

Bakalım “Kurtarıcılara” da bir “Kurtarıcı” gerekecek mi?

Stat tam dolu olmasa bile Beşiktaşlılar yine İnönü’de..


Bu arada “Kurtarıcı” Uğur Boral’ın ısrarlı kaleye gidişi penaltıyı getirdi..

Hilbert golü atıyor.. 2-2..

Penaltı pozisyonun göremedim ama bu gole çok seviniyorum.

“Nalıncı keseri” gibi kendime çalışıyorum. Ne yapayım gol oldu ya..


Ancak, bu zayıf takım karşısında koca Beşiktaş böyle mi top oynayacaktı..!?

Bir alt ligin sonuncusuna gol atıyoruz da çocuk gibi seviniyorum..

Sevincim ondandır!


Neyse ki “Kurtarıcılardan” Uğur Boral biraz hareket getirdi oyuna..

Öteki “Kurtarıcıdan” bir ses yok şimdilik!

Oyunda yaptıkları “Ah, vah” çektirmiyor, tribünleri kızdırmıyor artık, güldürüyor..!!

Quaresma disiplinsiz ya, kadro dışında, ikinci kurtarıcı çok disiplin olduğu için sahada!

Hadi canım sizde..


Fernandes ve Almeida yok, takımın gerçek gücü bu..

Bir takım, bu kadar pas hatası yapar mı, ah iki gözüm!?

Hani, Allah’tan Beşiktaş’ın karşısında böyle güçsüz bir takım var!

Bu arada bakıyorum, ikinci “Kurtarıcı” saha kenarına gelip kramponlarını değiştiriyor..

Üzerinde portakal rengi bant bulunan kramponlarını çıkartıyor, yeşilleri giyiyor hızlı hızlı..!! Keramet kramponlarda mı göreceğiz!?

Ve golü atıyor ikinci “Kurtarıcı”.. 3-2 oldu..

Keramet yeşil krampondaymış diyeceğim değil, kafayla attı golü..


Şimdi bana kızacaklar ama ölsem de yazarım..

Gol atsa bile, böyle bir “Kurtarıcının” oyunda olduğu takımda Quaresma evde oturacak HA..!? Gülerler adama gülerler..


Ama Futbol, Hatice değil netice işi olduğu için sonuçta, “Neyse yendik ya..” diyorum..


Gündüz, sevgili gazeteci arkadaşım Oğuz Güven’le konuşuyordum. Bana diyor ki,

“İtalya'daki sürgün günlerinde, aşık olduğu kadını Pablo Neruda'nın şiirleriyle etkilemeye çalışan Postacı'nın Neruda'ya dediği gibi,

“Şiir ortaya çıktıktan sonra artık yazana değil, lazım olana aittir..”

Müthiş bir tespit bu!

Ben de, “E, gol de ortaya çıktıktan sonra yazana değil, lazım olana aittir!! diyorum!

Hayat böyle bir şeydir işte! Siz deyin bal, ben diyeyim ballı bal! Takım gidiyor işte..

Ama unutmayın ki kalite de ortada..

Anlaşılan, bu sene için, “Anam beni, bal ilan yoğurmuş..” Hem de çam balıyla..

Gerçi arkadaşlar “Çiçek balı olmalı çünkü, senin kafa her gün çiçek gibi” diyorlar ya!


Neyse, edebiyat hayatı anlatır Futbol gibi..

Edebiyat ve futbol hayatın ta kendisidir çünkü..

İyi bir futbol adamı, sıkı adam, iyi dostum Oğuz’la muhabbet ediyorduk. İki lafın belinin kırıyor ve eski sevdalardan dem vuruyorduk.

“Beklersin beklersin, birden şair Nurullah Genç'in dediği gibi olur:

Yıkıldı yolunu bekleyen şehir, şimdi gelsen de bir gelmesen de bir..

Zindan çöktü gülüm; kırıldı zincir, benim olsan da bir, olmasan da bir..” dedi.

“Vay babaana kurban” dedim ama, ekledi.

“Bu dediklerimi benden araklayıp, kızlara hava atma ha!”

“Yok yapmam, alıntıyı aldığım yeri, sahibini de söylerim” dedim! Hep öyle yaparım halbuki.. Bir de fikir hırsızları vardır, sizden alırlar da kendi fikirleri gibi söylerler!


Adam bana edebiyatın aşkı ve sevgiyi anlatan müthiş dizelerini hatırlatıyor ben ise;

“Yendik ya, ‘Yıkıldı bir kez zindan’ turu geçtik ya..” diyorum!

Yok, ben var ya, bugün kendime kazma sapı beğenmeliyim..

Edebiyatla futbol, aslında iç içedir de görmezler..


Şimdi aklıma yeniden, renkliler kıskanmasın ama, “Bu yar benim, kime ne..” dizeleri geliyor!

Yarim hoş olayım olmayayım, kime ne.. Siyah ve Beyaz çılgın bir TUTKUDUR çünkü..

Neymiş,

“Hüzün taze tutar aşk yarasını,

Yaramdan da hoşum, yârimden de..” diyor ya Şems- i Tebrizi..

Neyse OC kaçar..

En Kalbi Muhabbetlerimle..

Ben CAN; Orhan Can..

Karakartal'a devam... Karakartal Mobil Uygulamaları